29 Mart 2020 Pazar

#zorolsadakarantinadevamediyor

Mart 29, 2020 13
Herkese yeniden merhaba. Farklı Diyarlara Yolculuk çok güzel bir etkinlik başlatmış ve beni de davet etmiş. Daveti reddeder miyim? Tabi ki de hayır. Aslında bu etkinliğinin benzerini yani Karantina Altındayken Okunması Gereken Kitaplar'da da paylaşmıştım. Fakat onun üzerinden kitaplar geçti. Ama yine de okumanızı tercih ederim. Bu etkinliği okuyan herkes yapsın bence! Seçtiğim kitapları da birkaç cümleyle açıkladım. Daha uzun ve detaylı analizler için kitabının adına tıklamanız yeterli. Kendinize çok iyi bakın, #Evdekalın.

Din Nedir? : Çok güzel bir Tolstoy klasiği. Okurken düşündüren bir eser. Sarsacağına eminim.

Trendeki Kız : Okuduğum en iyi gerilim kitaplardan birisiydi. Paula Hawkins yine döktürmüş diyebilirim. Kaçırılmamalı!

Kapan : Harlan Coben hayranı iseniz kesin bu kitabı da okumalısınız. Yine zorlu cinayetler sizi bekliyor dedektif!

Lola ve Komşu Çocuk - Anna ve Fransız Öpücüğü - Isla ve Mutlu Son : Sırası bolca karıştırılan bir seriyle karşı karşıyayız. Özellikle de ülkemizde durum feci. Bence okumadan önce bir bakın derim sıralamaya. Stephanie Perkins'in en beğendiğim kitapları. Eğer zamanın geçmesini istiyorsanız, arada sıcaklık bir şeyler istiyorsanız ve hafif tatlı konuları da okumayı özlediyseniz bu seri sizi bekliyor demektir.

Son 48 Saat : Simon Kernick'in en iyi polisiye gerilim kitaplarından birisi. Kaybolmuş kızını bulmaya çalışan bir babanın hikayesini anlatıyor. Kesinlikle okumanızı tercih ederim.

Fahrenheit 451 : Ray Bradbury' in şaheseri diyebilirim. Yeryüzünde tek bir kitap kalacak olsa, o kitap olmaya aday. Kitabın konusu çok da ilgi çekici. İtfaiyecilerin yangınları değil kitapları yaktığı bir dünyada yaşıyorsunuz. Kaçırılmamalı!

Küçük Düşler Büyük Umutlar : Bu kitap hayatınızı renklendirecek ve yüzünüzde kocaman bir gülümseme yaratacak. Son sayfaya gelmeyi hiç istemeyeceksiniz.

Felsefenin Kısa Tarihi : Sırada eğlenceli bir felsefe kitabı var. Ama sıradan ve sıkıcı bir kitap değil. Aksine çok şaşırtıcı hikayeleriyle bize felsefecilerinin hikayelerini anlatıyor.

Cerrah : Polisiye romanların usta kalemlerinden Tess Gerritsen, Cerrah kitabı ile klasik polisiye romanlarından bir yenisini daha ekliyor.

Kalbim Binlere Katıldığında : Çok sürekleyici ve iki genç insanı bir araya getiren, baş etmesi zor bir duygu üzerine etkileyici bir hikaye.

28 Mart 2020 Cumartesi

Din Nedir? | Tolstoy

Mart 28, 2020 12
Herkese yeniden merhaba. Karantina günleri nasıl geçiyor? Bazılarına göre müthiş bir avantaj olmasına rağmen bazılarıysa sıkıntıdan ölüyor. Özellikle ben bol bol kitap okuyorum. Bolca zamanım var ve bunu en düzenli bir şekilde değerlendirmeye çalışıyorum. Peki siz şu an neler okuyorsunuz? Yorumlar bölümünden görüşlerinizi ya da önerilerinizi bizlerle paylaşabilirsiniz.

Beni bilen bilir, tam bir klasikler hayranıyımdır. Bugün de Lev Nikolayeviç Tolstoy'un en çok satan kitaplardan birisi olan Din Nedir kitabından bahsedeceğiz.

Tüm insan toplumlarının hayatında din, zamanla gerçek anlamından sapmış; kendinde bu anlamda eser kalmayıncaya kadar bu sapmasına devam etmiş; sonunda katılaşarak, halihazırdaki yerleşik biçimlerini almış ve bu noktada, insanların yaşamları üzerindeki etkisi olağanüstü azalmıştır. Var olan dinsel öğretiye artık inancı kalmayan okumuş azınlık, bu dönemlerde sadece inanıyormuş gibi yapar. Çünkü kitleleri yerleşik yaşam düzenine bağlamak için, bunu gerekli görürler. Kitleler, tembellik yüzünden yerleşik din biçimlerine sarılsa bile, onların yaşamlarına artık dinsel düzenlemeler değil, gelenek, görenek ve devletin yasal düzenlemeleri yön verir. Kitapta da en çok eleştiriyi burada yer vermiş yazar. Bu güne kadar inandığımız ve belkide hiç sorgulamadığımız gerçeklerle yüzleştiren, bu anlamda acımasız, bir o kadar da gerçek bir kitap okuyacaksınız.

Tolstoy ikinci kısımda ise dinsizleri eleştiriyor. İnsanların vahşileştiğini, hayvansal hırslarının gözünü kör ettiğini ve gittikçe ahlaksızlaştığına vurgu yapıyor. Çözüm ona göre tabi ki din zira insan, hayvanlar gibi sınırlı ve yalnızca belli komutlarla hareket eden bir varlık değil. Görür, fark eder, düşünür. Kendisinin ve sevdiklerinin akıbetini merak eder, bilinmezlik hissinden korkar. Yalın bir dille Hristiyanlık üzerinden çok güzel bir eleştiri ortaya koymuş. Sadece Hristiyanlık da değil, Müslümanlık, Putperestlik ve diğer inançları da eleştiriyor. Artısıyla eksikleriyle düşüncelerini yazıyor. 

Kesinlikle okunması gereken bir eser. Okuyunca derin düşüncelere dalacağınıza eminim. Ama bir uyarım var, eğer yaşınız küçükse ve ilk kez bir klasik okumak istiyorsanız bu eserle başlamamanızı öneririm. Size belki ağır gelebilir. Kendinize çok iyi bakın, okumakla kalın!

Firavunlar piramitleriyle gururlanırlardı, fakat o piramitleri yaparken milyonlarca kölenin öldüğünü biliyoruz.

Kendisini değil de başkalarını kontrol etmeyi isteyen bir kişi görürseniz bilin ki o özgür değildir; o insanlara hükmetme tutkusunun kölesi olmuştur. 

Bütün dinlerin özünü, şu soruya verilen cevap teşkil eder: Neden varım? Ve beni kuşatan sonsuz kainatla ilişkim nedir? 

Dinin asıl ilkesi ya unutuldu ya da boş verildi ve öne dinin sürdüğü pek çok saçma inancın altında ezildi. 

Bir zorba yaratılır yaratılmaz, devletin bütün kokuşmuş süprüntülerini çevresinde toplar. 

Bir din ne zaman bozulmaya başlamışsa, bu dinin koruyucuları, akılcı eylemlerini zayıflatmış oldukları insanları kendi istedikleri şeye inandırmak için her türlü aracı kullanmışlardır. 

27 Mart 2020 Cuma

Karantina Günleri Mimi

Mart 27, 2020 10
Herkese yeniden merhaba. ''Evde Bir Günüm'' adı altında paylaştığı ve en beğendiğim ve sık sık takip ettiğim bloglardan birisi olan KafaDergi'nin paylaştığı bir mim. Malum şu günler alışılmışın dışında geçiyor. Karantina Altındayken Okunması Gereken Kitaplar yazımı da okumayı unutmayın. Kendinize çok iyi bakın. Peki sizler neler yapıyorsunuz? Yorumlar bölümünden bizlerle paylaşabilirsiniz.

Sabah kalkar kalkmaz; ilk olarak bir kahve içerim. Ailece erkenci olduğumuz için 7:30 - 8:00 gibi herkes mutfakta olur. Bugün neler yapacağımızı filan konuşuruz. Özellikle karantina gelebileceğinden önceden eksiklerimiz varsa sabahtan halletmeye koyuluruz. İnsan demek virüs demek biliyorsunuz. Eğer alışveriş yapılmayacaksa ya da evle ilgili işler yoksa bilgisayarımdan blog sayfama, web sitelerime bir bakarım. (Bu arada kelime-bul'da yazılarım sizleri bekliyor.) Takip ettiğim köşe yazarlarının yazılarını okuyarak geçirim.

Kahvaltıda olmazsa olmazlarım; Mert'in de dediği gibi çay! Bir de peynir diyebilirim. Zaten kahvaltı denilince çay başrol oyuncusu. Aman dikkat! Kahvaltı günün en önemli öğünü. Bu önemli öğünü dolu dolu geçirin. Benden söylemesi...

Evde en fazla vakit geçirdiğim bölümü; Her yer bence. Çünkü bu günlerde evdeyken dedektif oluyorsunuz. Evin her bölümünde vakit geçiriyorum. Ama tabi ki de odamda daha fazla.

Çalışırken bana eşlik eden içecek; Çay ya da kahve. Ama en çok çay. Ama bu günlerde farklı şeyler de yapıyorum. Karantina yaradı galiba. :)

Evde yapılacak en keyifli aktivite; Bence ailece yapılan her şey. Monopoly, tavla, okey ya da diğerleri. Zaman bulamadığınız aktiviteleri yapmanızı tavsiye ederim. Örneğin evin içinde voleybol oynuyoruz. Gerçekten çok eğlenceli oluyor. Eğlenceli olmasının yanı da üç kız kardeş olduğumuz için ve ben en büyük olduğum için kurallar benden soruluyor. :) Arada sırada çerçevelere ya da lambaya da gelse o adrenalin anlatılamaz yaşanır. Bir de kitap okuyoruz. Üç kardeş bir saat belirleyip kitap okuma saati günü yapıyoruz. Bu sayede de Zinciri Kırma'maya özen gösteriyorum. Eğer bir kitap yazıyorsanız ya da yazacaksanız bu zamanı değerlendirin derim. 8 Dakika'ya son hız devam ediyorum. Ama bu Corona işleri biraz bozdu. Yayınlanmasında gecikme yaşanabilir. Ama aklıma birçok güzel hikaye geliyor ve diğer kitaplarımın da konularını yavaş yavaş belirliyorum. Destekleriniz için çok teşekkür ederim. Ayrıca kurabiye, kek ya da poğaça tarihlerine bakın derim. Zaman öyle de hızlı geçiyor. Kurabiyelerimi yiyen parmaklarını da yiyor, benden söylemesi. :)

Şu sıralar izlediğim dizi; House Of Cards, FBI, Elite ve sabırsızla beklediğim La Casa De Papel. Ben çok dizi ya da film izlemeyi sevmiyorum. Arada sırada güzel oluyor. Film olarak da Salgın'ı tercih ederim. Kelime-bul'da Film ve Dizi Önerileri sayfamızda bulabilirsiniz.

Başucu kitabım; Polisiye gerilim kitapları. Okuyacağım bir sürü kitap var ve çok heyecanlıyım. Dergiler de beni bekliyor. Şu an Lev Tolstoy okuyorum. Öneriler yakında gelecek.

Gece uyumadan mutlaka; Kitap okurum, müzik dinlerim. Ya da dizi veya film izlerim. Her zaman değişiyor.

Karantina tedbiri kalktığında gitmek istediğim ilk yer; Ormanda yürümek, sahilde dolaşmak... Özellikle de Alanya'nın yazı erken geldiği için havalar da ısınmaya başladı. Yazı da özlemedim diyemem.

Yapmayı en çok özlediğim şey; Sevdiklerime sarılmak, öpmek! Anneme, babama, kardeşlerime ve arkadaşlarıma sarılmayı çok özledim diyebilirim.

Koronavirüs salgını bana en çok şunu öğretti; Zaten ellerin yıkanması konusunda çok titiz olan birisiydim. Bu salgında da ne kadar önemli olduğunu gördüm. Sıkça kullandığımız ulaşımın ne kadar da hastalıkları hızlı yaydıklarını, bağışıklığın ne kadar da önemli olduğu gibi birçok konuda tecrübe kazandığımı düşünüyorum.

25 Mart 2020 Çarşamba

İnsanoğlunun Bitmeyen Savaşı

Mart 25, 2020 9
Herkese yeniden merhaba. Farkındalık Kuşağı serimiz hızla devam ediyor. Karantina günlerinde ben de blogla, kelime-bul, çalışma-saati ve üstünde çalıştığımız, birkaç güne açacağımız İş Var Gel sizleri bekliyor. Destekleriniz için şimdiden çok teşekkür ederim. Sağlığınız için evde kalın!

Bu haftanın konusu da; İnsanoğlunun Bitmeyen Savaşı. Şimdi diyeceksiniz ki nasıl bir savaş bu? Ne açıdan bir savaş? Kiminle? Bütün sorularınızı duyar gibiyim. Özellikle Farkındalık Kuşağı'nda insanoğlunun eksiklerini paylaşıyorum. Paylaşıyorum ki öğrenebilelim. Ve bundan da çok güzel geri dönüşler alıyorum. Bu seriyi başlattığım için çok mutluyum. Sizlerden de konu önerileri bekliyorum.

İnsanoğlu var olduğu günden beri doğayla hep bir savaş içerisindedir. Ama günümüze bakıldığında da bu durum değişmiş. Peter F. Drucker'in; ''On dokuzuncu yüzyıla kadar, hiç sona ermeyen zorlu görev, insan soyunun ve çevresinin doğal etkenlere karşı korumasıydı. Ama bu yüzyılda yeni bir ihtiyaç doğmuştur: Doğayı insana karşı korumak.'' sözü gerçekten de gerçekleşmekte. İşte bu bir savaş. İnsan ve Doğa'nın mücadelesi.

Her geçen saniye, her geçen gün hatta her geçen yüzyılda bu savaş ve savaşlar bitmiyor. Aksine daha da çoğalıyorlar. Aynı bir bakterinin çoğalması gibi. Irkçılık, eşitsizlik almış başını gidiyor. İnsanoğlu sadece doğayla savaşmıyor, insan insanla savaşıyor. Daha güçlü olmak için, daha da çok büyümek için ve bu dünyanın hakimi olmak için adete bir savaş veriliyor. Sadece bir hiç uğruna...

Unutmamalıyız ki yaptığımız her şeyin bir karşılığı var. Sonuçta gün gelir, devran döner. Zaten insanoğlu için çanlar çalıyor. 2020 yılı buna bir örnek değil mi? Sadece 3 aylık bir zaman dilimine neleri sığdıramadık ki? Virüs, deprem, yangın... Son 4 yıl içinde bunlar zar zor yaşandı, belki de hiç yaşanmadı. Ama bu zamanlarda öğreniyoruz ki sağlık her şeyden önemliymiş. Ne kadar güçlü olursan ol, zengin fakir ayrım gözetmiyor. İşte İNSANOĞLU da bu zamanda anlıyor; sağlık olmadan hiçbir şey olmaz.

Aslında bu konuyla ilgili yazacağımız o kadar çok şey var ki... Kelimelere sığdıramıyoruz. Yüzyıllardır bitmeyen bu soğuk savaş ne zaman bitecek ki! Ama bir gün bunun yanlış olduğunu, aksine kendi sonlarını hızlandırdıklarını anlayacaklar fakat çok gecikecekler. Ne kadar toplumu bilinçlendirme çalışmaları yapılsa da baştaki insanlar bilinçlenmedikçe bu sorun çözülmez. Ama ne zaman anlayacaklarını söyleyeyim; Onlara dokunduğu zaman. Kendinize çok iyi bakın!


24 Mart 2020 Salı

Ağaç Ev Sohbetleri #31

Mart 24, 2020 9
Herkese yeniden merhaba. Ağaç Ev Sohbetleri'nde 31. haftadayız. Çok hızlı geçiyor haftalar yine. Geçen hafta iki konuyu da birlikte yapmıştık. Eğer yazımı okumadıysanız kesinlikle okumanızı öneririm. Şu sıralar blogla daha fazla ilgilenebiliyorum. Malum etraf virüsle kaplanıyorken evde kalmak en iyisi. Siz de kendinize çok dikkat edin. Maalesef bu aylarda planladığım kitabım da biraz gecikme olacak. Sizlerden gelen öneriler ve destekleriniz için çok teşekkür ederim. Kitabımla ilgili ayrıntılara buradan bakabilirsiniz.

Bu etkinlikte siz de söz sahibi olabilirsiniz. Tartışmak istediğiniz veya herhangi bir konuda farklı görüşleri merak ediyorsanız, katılın derim! Blog sayfanızın içeriği farklı olabilir ama genel ortak bir katılımla farklı görüşleri okumak, tanımadığımız blog arkadaşlarımızı veya yeni katılanları tanımak aracılığıyla bu etkinlikte tanımış olacağız. Bir nevi kalabalıktan kaçıp, bir ağaç evde toplaşıp sohbet etmek. Haftanın sonunda da konuyla ilgili içerik yazan bütün bloggerların linki paylaşmış olacak. Böylece bu etkinlik unutulmayacak. Şimdiden iyi okumalar...

Bu haftanın konusunu Sade ve Derin belirledi: ''Kuş Beyinli'' denilince ne düşünüyorsunuz?

Sade ve Derin'in de dediği gibi ülkemizde hatta dünyada da ''Kuş Beyinli'' kaba söz olarak anılmakta. Ama ben çok yanlış buluyorum. Sonuçta bir insana hakaret ediyorsunuz. Bilmiyorum bizde birçok bunun gibi sözler var. Örneğin; deli dana gibi. Garip aslında. Kelime Bul'da da bunun gibi ilginç deyimler ve atasözleri var. İlgilenenler ve merak edenler girsin. Onları araştırırken ''gerçekten var mı?'' diye düşünmüştüm.

Ayrıca ''Kuş Beyinli'' lafını daha çok zorbalık yapanlar kullanıyor. Zaten birisine bunu söylemek fiziksel olarak zarar vermese de psikolojik olarak zarar verebiliyor. Zorbalık hakkında detaylı bilgiler vermiştim. Buradan ulaşabilirsiniz. Farkındalık Kuşağı adı altında hepsini teker teker topluyorum. Zaten ilginiz için ayrı yeten teşekkürler. Konu önerileriniz füze gibi. Ama en kısa zamanda yazıları yayınlayacağım. Kendinize çok iyi bakın, evde kalın!

22 Mart 2020 Pazar

Karantina Altındayken Okunması Gereken Kitaplar

Mart 22, 2020 15
Herkese yeniden merhaba. Zorlu günlerden geçtiğimiz şu günlerde evde dizi-film süreci son hızla ilerlediğine eminim. Özellikle blogger arkadaşlarım da dizi, film ve kitap önerilerini sıkça paylaşmakta. Ben de kendi önerilerimi sizlere paylaşmak istedim. #EvdeKal etiketiyle sizler de kitap önerilerinizi yorumlar bölümünden paylaşabilirsiniz. Ayrıca 2019'un Enleri | Okuduklarım yazımı da okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. Kendinize çok iyi bakın! Benim önerilerim bu kadar fakat sizlerin de önerilerini bekliyorum.

* Başlangıç / Dan Brown
Dan Brown'un en beğendiğim kitabı. Özellikle kitabı okudukça kendi kendinize sorduğunuz soruların cevaplarını bu kitapta bulacağınıza eminim. Özellikle de şu söz her şeyi açıklıyor; ''Nereden geldik? Nereye gidiyoruz?''

Sadece bilim kurgunun değil, fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından birisi Ray Bradbury. Fahrenheit 451, yeryüzünde tek bir kitap kalacak olsa, o kitap olmaya aday. Bilim kurgunun iyi edebiyat da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazar.

Herkesin gözyaşlarını sele dönüştürecek bir köpeğin hikayesi. Köpekler, yüzyıllardan beri insanların en sadık dostlarıdır. Ancak bazı dostluklar, filmlere ve kitaplara konu olacak kadar büyük izler bırakmıştır hafızalarda. Sahibini yıllarca, sabırla beklediği tren istasyonuna heykeli dikilen Hachiko'nun hikayesi, genç yaşlı demeden tüm kalpleri ısıtacak türden.

Bir Sabahattin Ali hayranı olarak okuduğum en etkileyici kitaplardan birisiydi Kürk Mantolu Madonna. Özellikle de bu eşsiz eser maalesef gündemimizde saçma sapan televizyon kanallarında ''Yok şimdiki Madonna için yazılmış bir eser. Okudum onun için söylüyorum.'' diyenlerden olmayın. Bu kadar eşsiz bir yazar ve onun eseriyle ''okudum'' diye çıkanları dinlemeyin. Ülkemizde o kadar kalemi güçlü yazarlar var ki değeri bilinmiyor. Bu konu hakkında kesinlikle bir yazı yazacağım. Ama diyeceğim şu ki kesinlikle bir Sabahattin Ali klasiğini okuyun.

Özellikle kitapçılarda geçen romanları çok seviyorum. Bu eşsiz kitap da bunun bir örneği. Gabrielle Zevin'in ilk okuduğum romanı. Ama gelecek diğer kitapları da okumayı çok istiyorum. Yazarın dili, kitabın akışını inanılmaz derecede etkiliyor. Özellikle de kitapta geçen şu söz beni çok etkiledi; ''Kitaplar bazen karşımıza çıkmak için doğru zamanı bekler.''

Lauren James tanıdığım en etkileyici yazarlardan birisi. Bir Sonraki Hayatımız serinin birinci kitabı. Özetle anlatmak gerekirse ben bu kitabı bir blogger arkadaşımın tavsiyesi sayesinde okudum ve hayran kaldım. Konusu inanılmaz sürükleyiciydi. Ondan sonra sosyal medyada yazara ulaştım ve bütün kitapla ilgili hislerimi paylaştım. Ondan sonra inanamayacağım bir şey yaşadım; cevap verdi!!! Hangi dilde okuduğumu, ikinci kitabın ülkeye ulaşma süresiyle ilgili bilgiler verdi. Ondan sonra da kitabını beklemeye başladım. Kesinlikle okumanız gereken bir kitap.

Tabi ki Lauren James'in ilk kitabını okuduktan sonra ikinci kitabı arayacağınıza eminim. İkinci kitap da Son Başlangıç. Özellikle reenkarnasyonla ilgili kitapları okumayı seviyorsanız, bu romanı okumalısınız. Ülkemizde daha Lauren James'in sadece iki kitabı çevrilmiştir. Diğer kitaplarını da sabırsızlıkla bekliyorum. Hatta yazara da mesaj yolluyorum. Hayatım boyunca tanıdığım en içten ve şirin bir yazar. Özellikle de Türkiye'de yayınlanmasına dikkat ediyor. Çünkü ben gibi yüzlerce seveni var.

Şu sıralar polisiye gerilim ya da macera kitapları okumak istiyorsanız Kızıl Nehirler tam da size göre bir kitap. Aslında yazarı babam sayesinde tanıdım. Kesinlikle tanımanız gereken bir yazar. Çünkü şu son yıllarda kalemi güçlü yazarlar çok az. Yazarın şu an üç kitabını aldım. Fakat en kısa zamanda diğer kitaplarını da almak istiyorum. Gerçekten inanılmaz bir kitaptı. Yazar, olayı çok sürükleyici bir şekilde anlatmış. Olayı çözmek için kafa yoruyorsunuz fakat gerçekler sizi sonsuzluğa sürüklüyor.

Paula Hawkins'in hem karakter bakımından hem de satış bakımından en çok satan kitaplarından biri Karanlık Sular. İlk okuduğum zaman karakterlerin fazla olması beni bir sersemletmişti fakat olaya dahil oldukça hiç de zor görünmüyor. Olay, karakterler ve yer efsane! Bazen düşünüyorum da yazarlar nasıl böyle efsane konular bulup, bu eşsiz kitapları yazıyorlar? Gerçekten de abartmıyorum, okuduğunuz da anlayacağınız bir şey. 

Özellikle polisiye gerilim ve sırlarla dolu bir kitap arıyorsanız Sherlock Holmes Serisi sizleri bekliyor diyebilirim. Esrarengiz cinayetler Sherlock ve Doktor arkadaşı Watson'u durduramaz. Özellikle Sherlock'un cinayetlerinde kullandığı metot, anlatılamaz. Bir seriye başlamak istiyorsanız Sherlock'la başlamanızı öneririm.


21 Mart 2020 Cumartesi

Tarih Yazan 100 İcat

Mart 21, 2020 2
Herkese yeniden merhaba. Şu sıralar bilim-kurgu dergileriyle TÜBİTAK'tan gelen dergilerle iç içeyim. Tarih Yazan 100 İcat da bunlardan birisi. Okurken şaşırmamak mümkün değil. Sadece bilgi vermiyor ayrıca bulunan icatların neyi kolaylaştırdığı, günümüzle ilgili örneklerine ve ilginç bilgiler de veriyor. Peki dünyamızı şekillendiren parlak buluşları öğrenmek istemez misiniz? Sizler de okuduğunuz ya da takip ettiğiniz bilim-kurgu dergileri varsa yorumlar bölümünden bizlerle paylaşabilirsiniz.

Tarihteki en inanılmaz buluşlar ve bu buluşların arkasında yatan hikayeler, dünyadaki en müthiş aygıtların ve makinelerin nasıl icat edildiklerini anlatan hikayelerle dolu. Tekerlek olmasa bugün nerede olurduk? Ampulü kim buldu? İlk uçak ne zaman havalandı? Televizyon nasıl icat edildi? Uçaklarda bulunan karakutu nasıl bulundu? Artık kanıksadığımız vazgeçilmez araç-gereçlerden tutun, otomobil ve televizyon gibi muhteşem icatlara kadar, tarihin çığır açan en büyük buluşlarının hikayeleri hem sizlere ilham verecek hem de sizlerde hayret uyandıracak. Belki bu dergiyi okuduktan kim bilir belki siz de mucit olabilirsiniz.

Örneğin çengelli iğne, Amerikalı mucit tarafından sadece 15 dolar kazanabilmek amacıyla bir iddia sonucunda ortaya çıkmıştır. İşte bu ve bunun gibi icatların ilginç hikayeleriyle öğreniyorsunuz. İçinde birçok komik ve vay beee diyeceğiniz hikayeler var. İyi Okumalar!


19 Mart 2020 Perşembe

Stephen Hawking

Mart 19, 2020 11
Herkese yeniden merhaba. Bir biyografi kitabıyla karşınızdayım. 14 Mart 2018 tarihinde dünyaya gözlerini yuman İngiliz fizikçi, evrenbilimci, astronom, teorisyen ve yazar olan Stephen Hawking'in hayat hikayesini kesinlikle okumanızı tercih ederim. Stephen Hawking'in azmini, hırsını ve dünyaya nasıl tutunduğuna kendi gözlerinizle şahit olacaksınız. Okuduğum ve hayran kaldığım bir biyografiydi. Fakat size bu eşsiz hikayeyi farklı bir şekilde sunmak istiyorum. Aşağıdaki konuşmayı alıntı olarak almak istedim. Siz de eğer bu kitabı okuduysanız ya da farklı bir biyografi kitapları okuduysanız yorumlar bölümünden görüş ve önerilerinizi bizlerle paylaşabilirsiniz.

Sue: Bir eski aile dostu sen bir çocukken ailenin, "son derece zeki, çok akıllı ve çok tuhaf" olduğunu söyledi. Geriye bakarak bunun haklı bir tanım olduğunu düşünür müsün? 

Stephen: Ailemin zeki olup olmadığı konusunda konuşamam fakat kuşkusuz biz tuhaf olduğumuzu hissetmiyorduk. Ancak oldukça ağırbaşlı bir yer olan St. Albans'da yaşadığımızda oranın standartlarına göre öyle görünmüş olabiliriz. 

Sue: Ve baban tropik hastalıklar uzmanıydı. 

Stephen: Babam tropik hastalıklarda araştırma yaptı. Yeni ilaçları yerinde denemek üzere oldukça sık Afrika'ya gidiyordu. 

Sue: Böylece annenin senin üzerinde daha fazla mı etkisi vardı, eğer öyleyse bu etkiyi nasıl tanımlarsın? 

Stephen: Hayır, ben babamın daha fazla etkisi olduğunu söylerim. Kendime onu model aldım. O bir bilimsel araştırmacı olduğu için insanın büyüdüğü zaman bilimsel araştırma yapmasının doğal olduğunu hissettim. Tek fark beni tıp veya biyolojinin çekmemesiydi. Çünkü onların tam doğru olmadıklarını düşünüyordum ve çok fazla tanımlayıcı görünüyorlardı. Ben daha temel bir şey istedim ve bunu fizikte buldum. 

Sue: Annen senin her zaman "güçlü bir macera duygusu" dediği şeye sahip olduğunu söyledi. "Yıldızların onu çekebileceğini görebilirdim" dedi. Bunu anımsıyor musun? 

Stephen: Bir gece Londra'dan eve geç gelişimi anımsıyorum. O günlerde tasarruf amacıyla sokak ışıklarını gece yarısı söndürüyorlardı. Samanyolu tam karşımdaydı ve gökyüzünü daha önce hiç görmemiş olduğum bir şekilde gördüm. Issız adamda sokak lambaları olmayacak, bu yüzden yıldızların güzel bir manzarası olmalı...

Evrenin oluşumu, bilimin gerçekliğine dayanır ama hiçbir şekilde bilim kurallarını koyan ve onları da yaratan bir Tanrı olmadığı anlamına gelmez.

Eğer uzaylılar bizi ziyaret ederse sonuç; Kolomb Amerika'ya ilk ayak bastığında yerli Amerikalıların durumu nasılsa, bizim de durumumuz öyle olur.Bu yüzden istenmeyen durumlarla karşılaşmamak için kendimizi daima geliştirmeliyiz. 

Eğer evrenin nasıl çalıştığını anlarsanız, onu bir şekilde kontrol edersiniz. 

Bir erken ölüm olasılığı ile karşı karşıya olduğunuzda yaşamın yaşanmaya değer olduğunu ve yapmak istediğiniz birçok şey bulunduğunu kavrarsınız. 

18 Mart 2020 Çarşamba

Ağaç Ev Sohbetleri #30

Mart 18, 2020 4
Herkese yeniden merhaba. Şu sıralar öyle felaketlerle uyanıyoruz ki artık yaşanmayan kalmadı diye düşünüyorum. 30. haftadayız. Her hafta birbirinden farklı konularla ilgili tartışıyoruz, yorumluyoruz. Bu haftanın konusu da malum dünyayı saran Koronavirüs gündemi. Aslında ben bu konuyla ilgili yazımı yazdım. Buradan yazıma ulaşabilirsiniz.

Bu etkinlikte siz de söz sahibi olabilirsiniz. Tartışmak istediğiniz veya herhangi bir konuda farklı görüşleri merak ediyorsanız, katılın derim! Blog sayfanızın içeriği farklı olabilir ama genel ortak bir katılımla farklı görüşleri okumak, tanımadığımız blog arkadaşlarımızı veya yeni katılanları tanımak aracılığıyla bu etkinlikte tanımış olacağız. Bir nevi kalabalıktan kaçıp, bir ağaç evde toplaşıp sohbet etmek. Haftanın sonunda da konuyla ilgili içerik yazan bütün bloggerların linki paylaşmış olacak. Böylece bu etkinlik unutulmayacak. Şimdiden iyi okumalar...

Bu haftanın konusunu da Ebru Taş belirledi: Koronavirüs Gündemi

2020'nin bana uğursuz gelebileceğini daha doğrusu güzel bir yıl olmayacağı içime doğmuştu. Her yıl böyle hisler beni sarar fakat 2020 bir farklıydı. Artık neyi yaşamadık diye düşünüyorum. Yangınlar, depremler, küresel ısınma, virüsler derken geçmeyen bir 2020 yılındayız. Devletlerin yaptığı açıklamalar, kısıtlamalar, ölümler hızla artmaya devam ediyor. Umarım en kısa zamanda bu virüs yok olur. Fakat verilere bakıldığında kolay kolay silinemeyeceği belli. Ülkemizde de artan vaka sayısı birkaç haftaya kadar artma şansı çok yüksek. Özellikle kendimizi korursak çevremizi de koruruz. İtalya'nın sayısı aldı başını götürüyor. Eğer ülkemizde de böyle bir şey yaşanırsa maalesef kalkınamayız. Bir de bizim ''bize bir şey olmaz'' sözüyle bu vaka sayısı daha da artar. Lütfen yazımda da belirttiğim belirtiler varsa sağlık kuruluşlarından yardım alın. Ve çevrenizdekilere de bulaştırmamaya çalışın. Bu 14 gün çok önemli. Kendinize çok iyi bakın. Daha sağlıklı bir dünyaya...

16 Mart 2020 Pazartesi

COVID-19 Corona Virüsü

Mart 16, 2020 12
Herkese yeniden merhaba. Zorlu geçen bu günlerde, artık 2020'nin laneti mi desek bilemedim. Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve hızlıca dünyaya yayılan COVID-19 bilinen adıyla Corona Virüsü son olarak ülkemizde de vakalar görülmeye başlandı. Peki bu virüs daha ne kadar ilerleyecek? 

Sosyal medyada yayılan yalan haberler, virüsü ciddiye almayanlarla dolu. Unutmamalıyız ki yalan haber virüsten daha tehlikeli. İlk olarak bundan bahsetmek istedim. Çünkü yalan haberlere kulak vermek geri döndürülemez sonuçlara götürebilir. Lütfün bu konu hakkında yalan haberlere aldırış etmeyin. 

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ''uluslararası kamu sağlığı acil durumu'' ilan etti. Durum ciddiye giderken ölüm oranları da hayli artmaya başladı. Çin'den sonra en hızlı ölüm oranına sahip olan ve Çin'i de geçmeye başlayan İtalya'da hayat durdu. Hastaneler tıka basa dolu. Doktorlar artık yaş sınırlarıyla hastalarına bakıyorlar. Yaşlı ve durumu ağır olanlara bakılmıyor. Çünkü ellerinden gelen bir şey yok. Aynı durum Çin'de de vardı. Bu durum aşısı bulununa kadar devam edeceği görünüyor. Ayrıca İtalya, Avrupa için virüsün ''merkez üssü'' olarak adlandırılmakta.

Koronavirüs, büyük bir virüs ailesinin bir alt türüdür. Ancak yeni virüs dahil, sadece yedi tanesi insanlara bulaşabiliyor. Bu yeni virüsün ''kuluçka dönemi'' yani enfeksiyonun kapıldığı andan belirtilerin görüldüğü zamana kadar olan dönem yaklaşık 14 gün. Ama bazı araştırmacılar bu sürenin 24 güne kadar çıkabileceğini söylüyor. Çinli bilim insanları, bazı kişilerin belirtiler görülmeden de enfeksiyonu yaydıkları uyarısında bulunuyor. Peki bu belirtiler neler? Grip ve nezlede yaşananlar Corona için belirtilerdir. Eğer bu belirtileri olan lütfen sağlık kuruluşlarından yardım alsın. Çünkü bu belirtileri yaşayanlar başka insanlara da bulaştırma olasılıkları çok yüksek. Özellikle de şu andaki ülkemizde veriler 18 kişi olarak da verilse de bu sayı daha da artma olasılığı çok yüksek. Şu 14 gün çok önemli. Lütfen kendinizi ve çevrenizi koruyun. 

  • Aşırı Yorgunluk
  • Kuru Öksürük
  • Baş Ağrısı
  • Nefes Darlığı (En ağır hastalar)
  • Yüksek Ateş
  • Grip ve nezlenin benzer belirtileri

2020 bu zorlu günlerde yaşanmayan bir şey kalmadı. Bu virüsü daha da yaymamak için lütfen bilinçli hareket edin. Bu veya bunun gibi belirtiler gösteriyorsanız sağlık kuruluşlarından yardım alın. Daha sağlıklı, huzurlu günlere... Kendinize çok iyi bakın!


15 Mart 2020 Pazar

Suçluyorum | Emile Zola

Mart 15, 2020 6
Herkese yeniden merhaba. Klasiklerden devam ediyorum bu aralar. Emile Zola'nın herhangi bir kitabını hiç okudunuz mu? Gerçekten okuduğum en iyi, kalemi kırılmaz yazarlardan birisiydi benim için. Suçluyorum da öyle bir başyapıt. Direnmesi, bir avukatmış gibi savunmalar yapması ve derin düşünceleri kitabı okuduğumda beni kendi dünyasına alıp götürdü. Peki siz şu an neler okuyorsunuz? Yorumlar bölümünden görüşlerinizi bizlerle paylaşabilirsiniz.

19. yüzyıl sonları Fransa'sında, Yahudi kökenli bir subayın, Yüzbaşı Alfred Dreyfus'ün haksız yere casuslukla suçlanmasıyla patlak veren Dreyfus Davası, yalnızca bir hukuk ve ayrımcılık skandalı değil, aynı zamanda başta ordu ve yargı olmak üzere ülkenin tüm kurumlarını temellerinden sarsan bir toplum olayıydı. Tam 12 yıl sonra Dreyfus'ün aklanmasıyla sonuçlansa da, Üçüncü Cumhuriyet ve çağdaş Fransa'nın tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Bu dava çevresinde gelişen çalkantıların keskinleştirdiği güçler dağılımı, kilise ve devlet işlerinin ayrılması gibi sarsıcı önlemlerin alınmasına, sağdaki milliyetçiler ile soldaki antimilitaristler arasında uzun sürecek bir bölünmenin doğmasına yol açtı. Büyük romancı Emile Zola da, 13 Ocak 1898 günü bir gazetede yayınladığı Suçluyorum başlıklı açık mektubuyla, Dreyfus'e yapılan haksızlığın karşısına dikilen Fransız aydınlarının sözcüsü oldu. Artık bir klasik niteliği kazanan ve onurlu aydın başkaldırışının görkemli bir örneğidir Suçluyorum. 

Tıpkı günümüzdeki gibi bir olay değil mi? Birkaç kişinin asılsız suçlamalarla yanan hayatlar yok mu? Suçluyorum başlıklı açık mektubunda da Emile Zola bu sistemi eleştirmiş ve o zamanın Fransa'sını derinden eleştirmiştir. Bu eleştirme de hükumetin derin çatlakları yüzüstüne çıkmıştır. Sırf Yahudi diye istenmeyen Yüzbaşı'nın hayatıyla ilgili de bir araştırma yapmadan okumayın bence. Sizi derinden sarsacak...

Kendi kendilerinden, kendi türlerinden utanacaklar. Onlar da gerçek adalet özlemini duyacaklar.

Ağızları kapatıyorlar, kafaları saptırıyorlar. Ben bundan daha ağır bir suç bilmiyorum. 

Gerçek toprağa gömüldüğü zaman, orada öyle bir toplanır öyle bir patlama gücü kazanır ki, patladığı gün her şeyi kendisiyle birlikte havaya uçurur. Yıkımların en gümbürtülüsünün hazırlanıp hazırlanmadığını göreceğiz ileride. 

Kamuoyunu şaşırtmak, onu çileden çıkartmak ağır bir suçtur. Sıradan ve gösterişsiz insanları zehirlemek, gericilik ve hoşgörmezlik tutkularını körükleyip azdırmak, suçların en ağırıdır! 

Tüm baskılara tüm aldatmacalara tüm saptırmalara karşın, dürüst insanlar tükenmez. 

Borçlar ve suçlar altında ezilmiş kişiler suçsuz ilan ediliyor; buna karşılık, onurun ta kendisi, yaşamı lekesiz bir adam cezalandırılıyor. Bir toplum bu noktaya geldiği zaman, artık çürümeye başlamış demektir. 

Ağaç Ev Sohbetleri #29

Mart 15, 2020 4
Herkese yeniden merhaba. Bu hafta bir değişiklik yaptık. İki haftanın konusunu da bu haftaya cevaplamış olduk. Sizlerden de konu önerileri bekliyorum.

Bu etkinlikte siz de söz sahibi olabilirsiniz. Tartışmak istediğiniz veya herhangi bir konuda farklı görüşleri merak ediyorsanız, katılın derim! Blog sayfanızın içeriği farklı olabilir ama genel ortak bir katılımla farklı görüşleri okumak, tanımadığımız blog arkadaşlarımızı veya yeni katılanları tanımak aracılığıyla bu etkinlikte tanımış olacağız. Bir nevi kalabalıktan kaçıp, bir ağaç evde toplaşıp sohbet etmek. Haftanın sonunda da konuyla ilgili içerik yazan bütün bloggerların linki paylaşmış olacak. Böylece bu etkinlik unutulmayacak. Şimdiden iyi okumalar...

29. haftanın konusunu da ben belirlemiştim: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü sende neyi çağrıştırıyor? Ülkemizdeki "kadın" anlayışı nedir?

Aslında ben bu konuyu derin analizlerle Farkındalık Kuşağı'nda değinmiştim. Fakat sizin görüşlerinizi de merak ettiğimden ve ülkemizde gündemden düşmeyen konuyu sohbetimize katmak istedim. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü olarak kutlanmaktadır. Bu günde daha çok kadınlarla ilgili analizler, kutlamalar yapılır. Özellikle de ülkemizde ''o gün'' kadın cinayetlerinden bahsedilir. Maalesef ülkemizde artan kadın cinayetleri durdurulamıyor. Ne kadar bununla ilgili programlar, tartışmalar yaşansa bile yine unutulmaya yüz tutuyor. Önemli olan unutmamak. Çünkü herkes eşittir. Daha sağlıklı, eşitçe ve en önemlisi huzurlu bir dünyaya görüşmek üzere...

13 Mart 2020 Cuma

Ağaç Ev Sohbetleri #28

Mart 13, 2020 6
Herkese yeniden merhaba. Bu hafta da yine geç kalanlardanım. Aslında bu hafta 28 ve 29. Ağaç Ev Sohbetleri beraber. Bu yazımda ilk olarak 28. günün sohbetini yayınlayacağım. Malum okullar da virüs sebebiyle tatildeyken değerlendirelim.

Bu etkinlikte siz de söz sahibi olabilirsiniz. Tartışmak istediğiniz veya herhangi bir konuda farklı görüşleri merak ediyorsanız, katılın derim! Blog sayfanızın içeriği farklı olabilir ama genel ortak bir katılımla farklı görüşleri okumak, tanımadığımız blog arkadaşlarımızı veya yeni katılanları tanımak aracılığıyla bu etkinlikte tanımış olacağız. Bir nevi kalabalıktan kaçıp, bir ağaç evde toplaşıp sohbet etmek. Haftanın sonunda da konuyla ilgili içerik yazan bütün bloggerların linki paylaşmış olacak. Böylece bu etkinlik unutulmayacak. Şimdiden iyi okumalar...

Bu haftanın konusunu Barış Doğan belirledi: Tiktok ve Youtube uygulamaları hakkında ne düşünüyorsun? Sence ülkenin çektiği sancılardan birileri mi? Yoksa eğlenceye ulaşmak için birer araçlar mı?

Tiktok uygulamasını şu ana kadar hiç indirmedim. Fakat görmemek de mümkün değil. Bilmiyorum Tiktok uygulamasını beğenmiyorum. Ya da bana hitap etmiyor diyebilirim. Bana göre zaman kaybı. Özellikle ülkemizde böyle uygulamaları kullanmayan kalmıyor. YouTube zaten hayatımızın içinde. Eğitim, müzik, eğlence hepsi var. Twitter, Youtube, Instagram derken bence kendimizi zor buluyoruz. O uygulamaların içinde kayboluyoruz. Bir olay görsek hemen telefonla çekmek ve onu yüklemek aklımıza geliyor. Bunu sınırlı ve doğru kullanırsak bize bir yararı dokunur. Yoksa üç maymundan başka bir şeye dönüşmez.

Peki siz ne düşünüyorsunuz? Yorumlar bölümünden görüşlerinizi bizlerle paylaşabilirsiniz.

11 Mart 2020 Çarşamba

Otizmde Farkındalık Yarat

Mart 11, 2020 6
Herkese yeniden merhaba. Farkındalık Kuşağı'nın bu haftaki konusu Otizm. Ne kadar bu kelimeye aşina da olsak bilmediklerimiz ya da bilmek istemediğimiz, kaçtığımız konulardan birisi. Siz de bu farkındalık kuşağına katkıda bulunabilirsiniz. Yorumlar bölümünden ya da bu serüveni paylaşarak farkındalığımızı büyütebiliriz! Şimdiden destekleriniz için çok teşekkür ederim.

Otizm kişinin üç yaşından önce başlayan ve hayatı boyunca devam sosyal etkileşime, iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan, beynin gelişmesini engelleyen bir rahatsızlıktır. Beynin yapısını ya da fonksiyonlarını etkileyen, bazı sinir sistemi sorunlarından kaynaklandığı düşünülmektedir. Ne kadar bizden farklı olsalar da sonuçta onlarda birer insan değil mi? Örneğin engelli ya da otizmli olarak toplumdan ayırmak doğru bir davranış mı? Sadece hastalık bireyi iletişimde bozmuyor, ayrıca bu olumsuzluğu bizler de ilertiyoruz. 

İnsanlar, kendileri gibi olmayan diğer insanlarla karşılaşınca bir değişik oluyorlar bana göre. Yaklaşımı, konuşması ya da tavrı ne derseniz deyin bir olumsuzluk hissi veriyor. Aklından geçenlere tanık oluyorsunuz adeta. ''Ne kadar da yazık!'' ''Acaba gelecekte neler yaşayacak?'' ''Çocuğuma da bu hastalık bulaşır mı?'' gibi saçma sapan sorular soruluyor maalesef. Bunlar gerçek. Fakat ne olursa olsun onlar da insan değil mi? Bizler gibi onların da hakları var. Sadece bir farklılıkları var. Asıl kusurlu olan bizleriz. İnsanoğlunun da bencilce davranışlar böyle devam ederse nasıl bir sonla karşılaşabileceğimizi tahmin edebiliyorum. 

Otizmli bireyler diğer insanlarla kolay iletişimde bulunamaması onları ''engelli'' ya da ''kusurlu'' yapmaz, yapamaz. Asıl engelli ve kusurlu olan kişiler onları toplumdan dışlayanlardır. 2 Nisan Otizm Farkındalık Günü olarak da bilgilendirmeler ya da otizm ile ilgili şiirler, yazılar ya da televizyonda bilgilendirmeler bile sadece o güne özel. Ondan sonra unutulup gidiyor. Özellikle empati duygusu çok önemli. Bir şeyi yapmadan önce iki kere düşünülmeli. Yok otizmli yok işitsel engelli diye sınıflandırma yapmak ve onları küçümsemek asla doğru bir davranış değildir. Özellikle onları toplumdan ayırmamak, iç içe yaşamak ve en önemlisi onların da birer birey olduğunu unutmamalıyız. Atatürk'ün de dediği gibi; ''Bugünün küçükleri, yarının büyükleri...'' Küçükken toplumda ayrıştırılmazsa, onlara farklı bir gözle bakılmazsa bu sorun çözülebilir. Sonuçta hepimiz kusursuz ya da mükemmel değiliz. Bizim de kusurlu yanlarımız var değil mi?

İşte bu farkındalık kuşağı da toplumu bilgilendirmek, en önemlisi de kendimi bu konuda bilgi sahibi haline getirmek benim için bir görevdir. Sonuçta toplumlar insanlardan oluşur. En küçük birimden en büyüğüne kadar her şeyin insandan geçtiğini unutmamalıyız. Ben farkında olursam, sen farkında olursan, biz farkında olursak bu dünya çok güzel bir hale gelir. Sonuçta insan bugüne kolay mı geldi? Sizlerin de bu konu hakkında görüşlerinizi yorumlar bölümünden yazabilirsiniz. Ayrıca konu önerilerinizi de bekliyorum...


7 Mart 2020 Cumartesi

Bir Köpeğin Araştırmaları | Franz Kafka

Mart 07, 2020 12
Herkese yeniden merhaba. Şu sıralar klasikleri okumadan geçemiyorum. Özellikle de kalemi kırılmaz yazarlardan birisi olan Franz Kafka'yı okumadıysanız bu yazıyı okuduktan sonra kesinlikle bir göz atmanızı tavsiye ederim. Peki siz şuan neler okuyorsunuz? Yorumlar bölümünden görüşlerinizi ya da önerilerinizi bizlerle paylaşabilirsiniz. Özellikle de kitap önerilerinizi bekliyorum.

Bir klasiktir Franz Kafka. Herhangi bir kitabını görsem okumadan geçmem. Kitabın dili, vereceği ana fikir gerçekten inanılmaz. Kitabını her okuduğumda diyorum ki bunu nasıl yazmış. Gerçekten efsane bir yazar. Böyle yazarların yetişmesi de zor, değil mi? Günümüzde ne kadar Franz Kafka gibi yazarlar kaldı ki?

Bir köpek filozofun, bildiğimiz ve bilemediğimiz şeylere dair düşünceleri, bize hayatı ve varoluşumuzu sorgulatabilir mi? İnsan gibi davranmayı ve konuşmayı öğrenmiş bir maymun düşünelim. Bu maymun insan olmuş sayılır mı? Franz Kafka, absürt fabllarında hayvanlara insan kostümü giydirmeden onların düşüncelerine ve dünyayı nasıl gördüklerine yer vermekte. Bir Köpeğin Araştırmaları, Kafka'nın tüm eserlerinde olduğu gibi insan merkezli dünyanın ve deneyim biçimlerinin ötesine göz kırptığı bir başyapıt. Kafka'nın ruh hali, çelişkileri bu eserinde sıkça yer vermiş. Kitabın baş karakteri olan köpek de kendi dünyasının ilginçliğini farklı olaylarla anlatmakta. Kitap kısa olsa bile verecekleri çok fazla. Aynı Stefan Zweig kitapları gibi. İşte ben böyle kitapları okumaya muhtacım. Az fakat içi dopdolu olan sayfalar... Bu eseri de kaçırmamanızı kesinlikle tavsiye ederim. Okurken kendinizi sorgulayacağınıza eminim. İyi okumalar!

Şüphesiz özgürlük şu an acınacak halde.

Hiçbir ön yargı benim algılama gücüme zincir vuramaz. 

Hayat ne kadar çok değişmişti ve yine de en diplerde hala ne kadar çok değişmeden kalmıştı! 

Tabi ki yetişkinler için kapanan konu çocuklar için henüz kapanmış sayılmaz. 

Unutulmamalı ki, herkesin farkında olduğu tüm tuhaflığıma rağmen, kendi türümden tamamen kopmaya çok uzağım. 

Dişlerinin arasında yiyeceğin varsa, bu defalık bütün meseleleri çözmüşsündür. 

6 Mart 2020 Cuma

Ağaç Ev Sohbetleri #27

Mart 06, 2020 6
Herkese yeniden merhaba. Ne kadar da hızlı geçiyor günler değil mi? Bu hafta da maalesef geç kaldım. Fakat yazanların yazılarını da kaçırmadan okumaya devam ediyorum. Ağaç Ev Sohbetleri'ne katılan ve destek veren herkese çok teşekkür ederim. Özellikle canım arkadaşım Sade ve Derin'e...

Bu etkinlikte siz de söz sahibi olabilirsiniz. Tartışmak istediğiniz veya herhangi bir konuda farklı görüşleri merak ediyorsanız, katılın derim! Blog sayfanızın içeriği farklı olabilir ama genel ortak bir katılımla farklı görüşleri okumak, tanımadığımız blog arkadaşlarımızı veya yeni katılanları tanımak aracılığıyla bu etkinlikte tanımış olacağız. Bir nevi kalabalıktan kaçıp, bir ağaç evde toplaşıp sohbet etmek. Haftanın sonunda da konuyla ilgili içerik yazan bütün bloggerların linki paylaşmış olacak. Böylece bu etkinlik unutulmayacak. Şimdiden iyi okumalar...

Bir sonraki hafta için konu önerim: 8 Mart Dünya Kadınlar günü sende neyi çağrıştırıyor? Ülkemizdeki ''kadın'' anlayışı nedir?

Bu haftanın konusunu da Manxcat/Kuyruksuz Kedi'den geldi: Kimsin sen? Kendini ne kadar tanıyorsun? Sahi, nasıl tanırız kendimizi? Nasıl buluruz hayattan ne istediğimizi? Ne kadar gerçekten "ben" olabiliriz acaba?

Ben kendimi tanımlayabilirim, fakat insan kendini en iyi karşısındakine göre şekillenir. Sonuçta kendimizi tanıtırken hep iyi yanlarımızı söyleriz. Bence bu çok da gerçekçi değil bana göre. Eğer bir insanı yakından tanımak istiyorsanız ya onunla birlikte bir işte olun ya da bir geziye çıkın işte o zaman onu tanırsınız. Sınırlarını, fikirlerini, huylarını tanırsınız. İşte insan o zaman kendini tanıtır. 

İnsanlar da kendini tanıtırken genel geçer yargılardan yararlanır. İsmi, işi, belki yaşıyla ilgili bilgiler verir. Fakat kişisel bilgilerini vermez. O kişisel bilgileri onunla zaman geçirerek öğrenebilirsiniz. Hayata bakış açısını ya da diğerlerini ona gözlemci bir bakış açısıyla bakarsanız görebilmeniz mümkün. Örneğin ben, gözlem yapmayı çok severim. Hem kitabım için hem de insanların yüz ifadesinden bir şeyler okumak çok hoşuma gidiyor. Sinirli mi, kızgın mı işte bunun gibi bilgileri de sahip olabiliyorsunuz. Beden Dili adında bir kitap okumuştum. Hatta kişisel gelişim kitaplarındaydı. Ona buradan ulaşabilirsiniz, beden dili hakkında birçok bilgi vardı. İnsanların oturuş tarzı, göz bebekleri, el ve kol hareketleri birçok şeyi anlatmakta. Sizin sormak istemediğiniz fakat merak da ettiğiniz soruları bir gözlemci bakış açısıyla çözebilirsiniz.

Şu sıralar özellikle sosyal medyanın çağır aşmış popülerliği insanları daha da bunalıma soktu bence. Sosyal medyada kendini hep iyi gösteren yanıyla paylaşanların aslında hiçte öyle bir dünyaya sahip olmadığını biliyoruz bence. Maskeyi takip, birkaç takipçi kazanmak için yapılan bir tiyatro oyunu. Cidden gerçekten ben ya da biz olabiliyor muyuz? Bence hayır. İnsanlar sadece kendini düşünüyor ve geleceği de dikkate almıyor. Tıpkı bugünkü gibi...
Tüm telif hakları Konumuz Kitap web sayfasına aittir. İzinsiz hiçbir şey kopyalanamaz, yayınlanamaz. Blogger tarafından desteklenmektedir.