17 Eylül 2020 Perşembe

Doğum Günüm Kutlu Olsun! | Ve 18...

Eylül 17, 2020 27
Bugün günlerden 17/09/2020. Ve 18. yaşıma da girdim! Hayat ne kadar da hızlı geçip gidiyor.

Bundan tam bir yıl önce 17. yaşımı sizlerle beraber kutlamıştık. Ve bundan tam 365 gün sonra 18. yaşımı sizlerle kutluyorum. İlk önce herkese nice mutlu, huzurlu ve en önemlisi de sağlıklı yıllar diliyorum. Evet bu yıl ''baya'' zor geçti. Geçmek de bilmiyor gibi. Ama sizlerle bu koca yılı beraber yaşadığımız için ilk önce sizlere çok teşekkür ederim. Yazılarımı takip eden, kitabımla ilgili hem görüşleriniz hem de önerileriniz yapan bütün arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız!

18. Kendimi biraz garip hissediyorum açıkçası. Bütün sorumlulukların kendi omzumda olduğunu daha iyi hissediyorsun. Ayrıca bu yükler de katlanarak artıyor. Ama en önemlisi de kendi ayakların üzerinde durmaya yavaş yavaş başlıyorsun. Hayatın gerçek yüzünü, dünyanın hiç de senin hayal ettiğin gibi olmadığını ''dank'' diye anlıyorsun. Yani benim için öyleydi. :) Ama ne olursa olsun o içindeki çocuğu öldürmemek bunların hepsini kül edip gidiyor. Evet 18 güzel bir yaş. Her yaş da güzeldir bence. Çünkü her yaşında yepyeni şeyler öğreniyorsun. Ama en önemlisi de zamanı yani anı yaşamak oluyor. Bu yüzden lütfen sevdiklerinizi sımsıkı sarılın, onları sevdiğinizi söyleyin. Bu zamanlar çok çabuk akıp gidiyor. Bu yüzden bu istediklerini her şeyi yap da ilerde keşke deme. 

17 yaşıma denk öğrendiğim ve asla unutmadığım bir şey bu. Çünkü zaman adaletsizdir... Kendinize çok iyi bakın, daha nice yıllara beraber girme umuduyla... Teşekkür ederim!


12 Eylül 2020 Cumartesi

İnternete Girmeden Önce Bir Daha Düşünün!

Eylül 12, 2020 14
Herkese yeniden merhaba. Bugün yeni bir söyleyişle beraberiz. Bir nevi baba-kız söyleyişi de diyebiliriz. Bu önemli söyleyiş için bana zamanını ayıran, bu konuda hem bilgilerini hem de tecrübelerini aynı zamanda da kitap önerilerini bizlerle paylaştığı için babama çok teşekkür ederim. 

Sizlerle yeni bir seriyi de ''Karanlık Dosyaları'' başlatmış olduk. Bu konuda da daha doğrusu buz dağının görünmeyen yüzünü sizlerle paylaşmak istedim. Ayrıca aşağıdaki örnekler de gerçek bir olaydan alınmıştır. Özellikle de bu konuda bir farkındalık yaratmak, internetin bu kadar da masum olmadığını görmek insanı baya bir ürkütüyor. Canım babam da bizlere bu konudaki karanlık olayları bizlere aktardı. Söyleyişi de soru cevap olarak değil de bir konu bütünlüğüyle sizlere paylaşmak istedim. İyi okumalar...

İlk olarak sokaktan çevirdiğiniz herhangi birine Google'ın, Twitter'ın, Facebook'un ya da Instagram'ın neden ücretsiz olduğunu sorun. Çoğu kişi cevabı tam bilemese de reklam için diyecektir. Cevap doğru olsa da olay boş bir alanda reklam göstermek kadar basit değil, keşke öyle olsaydı. Özellikle de teknoloji her geçen gün geliştikçe bu sorunlar bir hiç gibi görünüyor. İnternet, hiç de bu kadar masum değil... 

Adam, mağazadan kızına gönderilen broşürler ve hediye kuponlarıyla adeta deliye dönmüştü, çünkü gelen şeyler hamilelikle ilgiliydi. Oysa kızı daha liseye gidiyordu, değil hamile olması, mağazanın bu ürünleriyle ilgilenmesi bile imkansızdı. Soluğu doğruca mağazada alır. Mağaza müdürünü bulup, "Kızımı hamileliğe mi teşvik ediyorsunuz, o daha liseye gidiyor." diye bağırır ve ortalığı birbirine katarak evine döner. Ancak birkaç gün sonra aynı müdürü arayıp ''Kızım hamileymiş, size bir özür borçluyum.” demek zorunda kalır. Peki ama mağaza, kızın sadece kendisinin bildiği bu özel bilgiye nasıl ulaşmıştı? 

Bu sorunun cevabı, çoğu kişi tarafından bilinmeyen, ancak büyük bir sektör haline gelmiş olan gözetleme ekonomisinde yatmakta. Bu ekonomide mağaza, müşteri profillerini çıkarmak için özel analizler yapıyordu. Bu analizlerden biri de hamilelik tahmin algoritmasıydı. Algoritma hamile kadınların özellikle hamileliğin ilk üç ayından itibaren magnezyum ve çinko içerikli vitamin ürünlerini aldığını, kokusuz losyonlar tercih ettiğini belirlemişti. Bu bilgileri kredi kartı bilgileriyle eşleştiren algoritma, bir kadının hamile olup olmadığını yüksek bir oranla belirleyebiliyordu. Kızın hamile olduğunu da bu şekilde belirlemişti. Fakat Amerika'daki Target isimli bu mağaza 2013 yılında hacklendi ve 110 milyon müşterisinin verisi çalınmıştı. 

Bir diğer örnek ise gerçekten ürkütücü. Bir gün kapısına bırakılan satış broşüründeki notu gören Mike'ın canı oldukça sıkılmıştı. Çünkü üzerinde “Mike Seay, kızı trafik kazasında öldü.” yazıyordu. Kızı gerçekten de geçen yıl geçirdiği bir trafik kazası sonucu genç yaşta ölmüştü. Ancak firma bunu nasıl bilebilirdi? Oysa, ofis malzemeleri satan o firmaya sadece bir defa gitmiş ve yazıcısı için kağıt almıştı. Firmayı arayıp şikayet ettiğinde ise tabi ki yetkililer durumu inkar etti. Ancak olay medyaya taşınınca firma bizden kaynaklanmayan bir nedenle oluşan bu hatadan dolayı özür dileriz demekle yetindi. 

Acxiom, Epsilon, RapLeaf, Flurry, BlueKai... Bunlar muhtemelen çoğunuzun ismini duymadığı şirketler. Yüz milyarlarca dolarlık gözetleme sektörünün arkasındaki bu veri simsarlarının yaptığı iş, verilerimizi toplamak, analiz etmek ve reklamcılara ya da pazarlamacılara satmak. Hangi verileri topluyorlar derseniz, bir kişiye dair ulaşabildikleri ne kadar veri varsa hepsini. Bu verileri kişilerin online aktivitelerinden bankalara, kredi kartı hareketlerinden kullandıkları mobil operatörlere ya da üye oldukları yerlere kadar pek çok yerden verileri topluyorlar. 

Bu firmalardan mesela Acxiom'un arşivinde, tüm dünyadan 700 milyondan fazla kişinin bilgisi var ve her kişiye 13 haneli bir kod atanmış durumda. Bu kodlar, her biri farklı bir profil içeren 70 kümeden birine atanıyor ve kişi o profille tanımlanıyor (bilim kurgu filmi gibi?). Mesela 56 nolu kümedekiler; “30-35 yaş aralığında, üniversite mezunu, boşanmış, 1 ya da 2 çocuğu olan, orta düzey geliri olan, kirada oturan erkekler” gibi. Firma bu bilgileri olduğu gibi satabiliyor ya da kategoriyi daha da daraltmak için başka bir firmaya verebiliyor. Bu durumda diğer firma, aldığı bilgilere ek olarak; “kamuda çalışanlar”, “babası sağ olanlar”, “şu lokasyonda oturanlar” ya da “alkole düşkün olanlar” gibi daha da detaya inebiliyor. 

Bazı firmalarsa bu kümelerle ilgili çok daha derin detaylara ve özel bilgilere kadar inebiliyor. Mesela “kanser hastası olanlar”, “HIV virüsü taşıyanlar”, “X ameliyatı olanlar” ya da “cinsel saldırıya uğrayanlar” gibi. Büyük veri simsarlarından MEDBASE200 isimli şirket, bu bilgileri çok ucuz bir fiyata (1000 kişi için 79$) isteyen ilaç firmalarına satıyor. Veri simsarlarının topladığı veriler pek çok amaç için kullanılabiliyor. 

Bunlardan gün yüzüne çıkan en meşhur örnek, çoğu kişinin en azından kısmen bildiği Facebook-Cambridge Analytica (CA) skandalı. CA da veri simsarlarından veriyi alıp işleyen şirketlerden birisi. Olayı kısaca hatırlatalım. Son Amerika seçimlerinde, Trump lehine çalışan CA firması, milyonlarca Amerikalı seçmeni, yukarıdaki gibi profillere ayırmış ve her bir profile, Facebook’da gösterilmek üzere özel içerikli gösterimler hazırlamıştı. Mesela beyazların olduğu profil grubuna, Meksikalı göçmenlerin karıştığı bir olay gösteriliyor, ardından Trump’ın göçmen karşıtı vaatleri ekrana getiriliyordu. İşsiz gençlerin olduğu gruba ise Trump’ın ekonomi vaatleri ve gençlere yönelik sözleri hatırlatılıyordu. Veri simsarlarının topladığı verilerin önemli bir kısmı, bedava diye düşünüp telefona kurduğumuz uygulamalardan geliyor. Mesela Angry Birds, Candy Crush, Fruit Ninja gibi ücretsiz popüler oyunlar neden sizden lokasyona ve temel bilgilere erişim izni ister ki? Milyonlarca kişinin oynadığı bu oyunları yazan firmalar, nasıl para kazanıyor? Borsadan mı? Ya da neden Google, yıllarca üzerinde çalıştığı onlarca uygulamayı hiç para almadan herkese bedava dağıtıyor? Peki ya Twitter, Facebook, Instagram, Snapchat ve diğer uygulamalar?.. 

Facebook’un, hiçbir geliri olmayan Instagram’ı, 2012 yılında 1 milyar $ gibi oldukça yüksek bir ücret ödeyerek satın almasının nedeni neydi? Instagram’ın doğa üstü güçlere sahip (!) toplam 13 çalışanı mı, yoksa çok süper (!) bir resim paylaşma uygulaması mı? Bu soruların cevabı aslında açık: Ürün onlar değil, sizsiniz. Firmalar geliştirdiği uygulamalardan değil, onları kullanan insanlardan para kazanıyor. 2018 verilerine göre, Twitter’da bir kişinin değeri 48$, Facebook’da 253$, Google’da 359$, Amazon’da ise 1793$ ediyor. Bir firmanın envanterinde, ne kadar çok kullanıcı varsa, o kadar çok veri var demektir. Bizlerin kişisel verileri de firmalar için tekrar tekrar satılacak reklam kaynağı demektir. Bizim paylaştığımız verileri satarak, Google dünyanın en büyük 2. firması haline geldi. ”Facebook kullanmıyorum, kapattım ya da gizlilik ayarlarımı en üst düzeye getirdim.” diyerek kendinizi rahatlatan bir açıklama yapabilirsiniz ancak bilmediğiniz bir şey var: Facebook, hesabınız olmasa bile reklam ortakları sayesinde sizi izliyor. Girdiğiniz bir sitede, Facebook’un o meşhur “beğen” tuşunun olması yeterli, hesabınızın olup olmaması, o tuşa basıp basmamanız önemli değil, kayıt altındasınız. Hatta o sitede “beğen” tuşu da olmayabilir, veri simsarları vasıtasıyla ne yaptığınızı yine takip ediliyor.

Benzer şekilde Google’ın Gmail’ini de kullanmıyorum diyebilirsiniz, ancak yine bir şey fark etmiyor. Eğer Gmail hesabı olan birine mail attıysanız, bu Google’ın sizin hesabınızı mercek altına alması için yeterli, çünkü Gmail lisans anlaşmasına göre Google’ın buna hakkı var. Google, hem kendi ürünleri (Gmail, Google Docs, Google Drive, Haritalar), hem satın aldığı firmalar (Youtube gibi), hem de veri simsarları vasıtasıyla bizi bizden daha iyi tanıyor. Google’ın CEO’su şöyle demişti: "Şu an nerede olduğunuzu ve az çok ne düşündüğünüzü biliyoruz." Google ve Facebook, bu sektörün en büyük oyuncuları ancak bizi gözetleyerek verilerimizi alan analiz ederek ya da etmeyerek satan Twitter, Linkedln, Pinterest, Snapchat ve Foursquare gibi irili ufaklı binlerce firma var. Bu firmalara, “konum” bilgisine erişmek için izin vermek bile çok şey ifade ediyor. Çünkü konum bilgisi sayesinde sadece bugün nerede olduğunuzu bilmiyorlar, 1 ay önce nerede olduğunuzu da biliyorlar, daha da önemlisi yarın nerede olacağınızı da biliyorlar. 

Sadece bu kadar mı? Kişinin daha önce gitmediği halde, birden rakip firmanın binasına gitmesi ve ilerleyen günlerde o firmadan birileriyle bir kafede olması, iş değişikliği hakkında o firmalara çok şey söyler. Örneğin bir kadının, kadın doğum uzmanına gitmesi, reklamcılar için standart bir konum verisidir. Ancak sonraki süreçte o kadının, bebek ürünleri satan mağazaları ziyaret etmesi, reklamcılar açısından değerli bir veridir, çünkü artık dikkatlerini hamilelik üzerine yoğunlaştırırlar.

Tüm bu olanların nedeni, bedava diye bize sunulan uygulamalar, bir şey olmaz diye internete bıraktığımız bilgiler ve buralarda paylaştığımız bilgiler. Ve tüm bu olanlardan şikayet etmeye hakkımız yok, çünkü daha en başta “Hükümleri ve koşulları okudum, kabul ediyorum.” dedik. Aslında hiç okumadan. Bizler sanal dünya için kullanıcı değil, ürünün kendisiyiz. Ve bize dair bu verileri kullanmak isteyenler sadece reklam firmaları değil, kötü niyetli kişiler, hackerlar ya da organizasyonlar da var. Bu nedenle, şunu hiçbir zaman unutmayın: ''Hayattaki en pahalı şeyler bedavadır.'' 

Son olarak, konu hakkında detaylı okuma yapmak isteyenler için babamın önerdiği kitaplar aşağıdadır. Kesinlikle okumanızı tercih ederim. Bu kitap önerileri için de babama çok teşekkür ederim. Ayrıca üzerine basarak kitaplarla ilgili detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.

6 Eylül 2020 Pazar

Geçmişten Günümüze Dünya Tarihi

Eylül 06, 2020 7
Herkese yeniden merhaba. Bugün de sizlerle biraz tarihe yolculuk etmek istedim. 2013 yılında aldığım ve en beğendiğim tarih kitabı olan Geçmişten Günümüze Dünya'yı yakından inceleyelim dedim.

Evet dediğim gibi 2013 yılından beri kitaplığımda olan bir tarih kitabı. Açıkçası ben tarih kitaplarını pek de okumam. Okumam dediğimde bazıları gerçekten ya çok sıkıcı oluyor ya da nesnel bir bakış açısıyla yazılmadığından okuma hissim kaçıyor. Ama Tolga Uslubaş'ın yazdığı bu kitap ilk doğru düzgün okuduğum bir tarih kitabı. Kitabın kapağında da dediği gibi ilk çağlardan başlayıp günümüze dek dünyanın seyrini değiştiren tarihsel olayların anlatıldığı bir kitap. Tabi kitabın sonlarına doğru siyasi olaylar artıyor. Kitabın ben de en çok iz bırakan yanı da şu oldu; görsellerle birlikte zenginleşen tarihi olaylar bende daha kalıcı olmasını sağladı. Sizi bilmem ama özellikle de tarih kitaplarında bence görsellik çok önemli.

Kitabı ilk açtığınızda karşınıza İlk Medeniyetler ve Eski Mısır Uygarlığı sizi karşılıyor. Biliyorsunuz ki birçok icadın öncüsü sayılır Mısırlılar. Hiyeroglif yazılan yazılardan tutan, matematik alanından mimarlığa kadar geniş bir yelpazede birçok ürün koymuşlar. Mısır Uygarlığını her okuyuşunuzda tüyleriniz diken diken olacaktır. O tarihin kokusu buram buram sizi de etkileyecektir. Mısır'ın genel bir görünümünden sonra Mezopotamya'nın Gelişimi'ne geçiyorsunuz. Gerçekten de inanılmaz. Sümerler, Akkadlar, Asur ve Babil derken Anadolu Medeniyetleri'ne geçiş yapıyorsunuz.

Burada kısa bir molaya geçmek istedim. Size çok komik bir anımı anlatmak isterim. Anadolu Medeniyetleri'nden birisi olan Hititleri ben Hitler diye anlıyordum. Diyordum ki; ''Yav bu Adolf Hitler değil mi?'' Gerçekten o günü asla unutamam. İlkokuldan böyle bir anıyla tarih dersini geçirmiştim. Peki sizin de böyle bir anınız var mı? Lütfen yazalım da yalnız olmadığımı fark edeyim. :)

Anadolu Medeniyetleri'nden de sonra Orta Asya'ya oradan Roma'ya; Kavimler Göçü'nden Bizans'a kadar yolculuk sürüyor. İslamiyet Öncesi Arap Dünyası'na bir bakıp Selçuklulara kadar uzanan uzun sayfalar var. Not aldığım birçok nokta olduğundan burada da kısa kısa olarak değinip geçiriyorum. Eğer siz de kitabı alırsanız dediğimi anlayacaksınızdır. Ama beni en çok etkileyen olaylar şuradan başlıyor; Avrupa'da Milliyetçilik Rüzgarları. Bundan sonra da birçok önemli tarihsel olaylar yaşanıyor. Tarih kitabı deyip geçmeyin bence, bu kitapta 19. Yüzyılda Bilimsel Gelişmeler'i, Sanatta Devrim Yılları'nı ve Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı'na da bir göz kırpıyorsunuz.

İşte o devrim gerçekleşiyor... 1. Dünya Savaşı! Buradaki görseller gerçekten de çok acı. Birçok fakir insan sömürge yüzünden oradan oraya bir malmış gibi davranılıyor. Savaş gemileri, askerler, Sopwith Camel model uçaklara denk birçok fotoğrafa ulaşmanız mümkün. Mustafa Kemal Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı anılarını ve izlenimlerini de yer verilmiş. Açıkçası birçok tarihin izleri bu kitapta toplanmış.

1929 Dünya Ekonomik Bunalımı baş gösteriyor. Bu duruma da Ekonomik Buhran adı verildi. Buhran Kuzey Amerika ve Avrupa'yı merkez almasına rağmen dünyanın geri kalanını da özellikle de sanayileşmiş ülkelerde büyük yıkıcı etkilere yol açtı. Hemen onun ardından da Almanya'nın gelişimine. Bu bölümde Adolf Hitler hakkında biyografi tarzında Almanya'nın başına gelişi anlatılıyor. 2. Dünya Savaşı da bunun ardından geliyor. Beni en çok etkileyen de Atom Bombası ve Savaşın Sonu adlı bölüm oldu. Gerçekten içler acısı.

Sömürgeler, yeni devletler, yeni akımlar derken Berlin Duvarı'nın yıkılışına geçiyoruz. 1989 yılında yıkılan bu duvar ile ilgili bilgileri bir sayfaya özetlenmiş halinde olayın genel hatlarını da öğrenmiş oluyorsunuz. Sonraki sayfalarda da dengelerin değişmesi, ekonomik sıkıntılar, SSCB'nin yıkılması ve Yeni Dünya Düzeni ile ilgili birçok detaylar da verilmiş. Kitabın 3 sayfasında en son olarak 11 Eylül Saldırısı yerini almakta. Kitapta da bahsedildiği gibi Medeniyetler Çatışması adı altında bu saldırıya da yer verilmiş. Gerçekten de tarih çok acımaz ve üzücü olaylarla dolu.

İşte bitti... Yukarıda da bahsettiğim gibi tarih çok acımasız ve üzücü. İnsanoğlu her geçen gün geliştikçe kendine daha çok zarar vermekte. Özellikle de kitapta en çok dikkatimi çeken şey ise ilk sayfalarda iklim değişikliğinden bahsetmiyorken son yıllarda özellikle de son iki yüz sayfasında sıkça yer verilmiş.Bu da dikkat çekici bir nokta bence.

Peki sizler neler düşünüyorsunuz? Okuduğunuz bir tarih kitabı var mı? Eğer varsa yorumlarda buluşalım. Kendinize çok iyi bakın, kitapla kalın!


Tüm telif hakları Konumuz Kitap web sayfasına aittir. İzinsiz hiçbir şey kopyalanamaz, yayınlanamaz. Blogger tarafından desteklenmektedir.